18 Ağustos 2011 Perşembe

DOĞUM HİÇBİR ŞEY, LOHUSALIK HER ŞEY


Nihayet kalem tutacak seviyeye gelince ellerdeki uyuşukluk; artık yazabilirim olan biteni.

Doğumun üstünden 67 gün geçti ve her şey o kadar başka ki artık… Bütün hamilelere söylenmiş ve söylenecek olan o beylik lafların gerçekleştiği bir dönem bu… Hatta o çok bilmişlerin her fırsatta, her konuda söyleyecek şeyleri olmasına karşın pek çok şeyi atlamış olmaları tuhaf doğrusu… Bugüne kadar yaşamadığım ve öncesinde de tanımadığım pek çok durum ve duygudan bahsetmemişlerdi mesela. Uykusuz geçecek gecelerden, süt gelmemesi ihtimalinden, gaz sancılarından v.s.  Hamileliğim boyunca yaptığım tez hazırlama kıvamına gelmiş araştırmalarımın çoğunun ciddi anlamda faydasını görmüşken, tedbirini almadığım pek çok nokta olduğunu ancak yüzleştiğimde fark ettim. Bilmedim şeyler hep ürkütmüştür beni, önümü görmek, başıma ne geleceğini bilmek, planlı hareket etmek fazlasıyla rahatlatır beni. ‘Dur bakalım bulunur bi yol’ ‘Bi çıkalım da sonra karar veririz’ ‘Akışına bırak’ gibi cümlelerden oldum olası haz etmem. Bundandır ki; ne yaşanacaksa az çok fikrim olsun isterim. Hamilelik süresince de hep bunu yapmaya çalıştım. Hangi haftalarda ne değişti, önümüzdeki hafta hangi organı gelişecek, bende ne gibi değişiklikler olacak v.b. Doğuma gelince o ayrı bir başlık konusu ama kısaca değinmek gerekirse; kendimi tebrik ediyorum…

Şimdi düşünüyorum da ne evlenip evinin kadını, ne de doğurup çocuğunun annesi olabilecek bir mizaca sahip olmadığımı düşünürken şimdiki pozisyonuma bakıp hayretler içinde kalıyorum. Dün Murat, kucağında Murathan ve elinde bir demet gülle mutfakta belirince önce bir şey atladığımı düşündüm pek yapmasam da. Sonra içim ısındı birden. Ardından kendime acıdım ne yalan söyleyeyim… Çiçek almak çok nadir başıma gelen bir hadise olmamasına rağmen üzüldüm kendime, sevindiğim kadar en az… Bir de Murat için üzüldüm yetmez gibi. Biraz olsun kendimi iyi hissedeyim diye ‘elimden fazlası gelmiyor, Murathan seni çok yoruyor biliyorum ama biz seni çok seviyoruz ve böyle ifade edebiliyoruz’ gibi bir şeyler sezinledim… İyi gelmedi mi? Gelmez mi? Kendimi şişko, çirkin, bakımsız ve özensizliğin zirvesinde gördüğüm şu günlerde sevgilimin bir demet gülle eve gelmesi ilaç oldu resmen. Sanırım bu süreçte fazlasıyla efor harcıyor Murat. Her anlamda elinden gelenin sınırlarını zorluyor biliyorum. Bir yandan onu yormadan kendimi dinlendirmek isterken yine de kıyamıyorum çoğunlukla. Murathan gece ağlarsa oturma odasına götürüyorum, ‘bu çocuğu tek başıma yapmadım, kalk sen de bir şeyler yap’ diyen bir kadın tipi olmadım hiç, ama gün içinde gelecek hiçbir yardımı da geri çevirmiyorum. Özellikle Pazar günlerinin hastasıyım, hele ki sabah saatlerinin…

Doğum yapmış bir kadınsanız yardıma ihtiyacınız vardır. Fiziksel olandan çok duygusal olanına… Bir de bu yardım sizin talep ettiğiniz kadarla sınırlı kaldığı sürece keyif verir, kalan kısmı öfke patlaması… Sizde annelik içgüdüsünün getirdiği pek çok becerinin olduğuna kimse inanmak istemez önceleri… Her şeyinize müdahale edebilirler, bebeğinizin gazı için sizi suçlayıp ‘senden alıyor bu çocuk’ diyerek, yaz ortasında yelek ve patik giydirmek için ısrar edebilirler, yediğiniz her şeyi ‘bebeğe süt olsun’ diye etiketleyebilirler, emzirirken yanınızda kalıp normal şartlarda asla o pozisyonda görünmek istemediğiniz insanların önünde gık bile diyemeden izlenebilirsiniz, yine normal şartlarda kapınız vurulmadan girilmeyen yatak odanız umuma açıldığından istedikleri zaman girip çıkma özgürlüğünü edinebilirler, bebeğiniz ağladığında sizden izin istemeden ya da teklif etmeden kucağınızdan tuhaf bir cüretle alınabilir…Bebeğiniz için yapılmasını istemediğiniz pek çok ritüelin yapılması için ısrarcı olabilir hatta siz direnirken onlar bunu çoktan hayata geçirmiş olabilirler. Bütün bunlar yapılırken siz kimsenin olmadığı bir oda bulup sessizce ama hıçkıra hıçkıra ağlayabilirsiniz… İşte her şeyi araştırıp öğrendiğimi düşünürken bunlar hakkında tek bir öngörüm bile yoktu. Şimdiyse istediğim tek şey; yeni doğum yapmış bir kadının yanında olup tüm şimşekleri üzerime çekmek pahasına bu ve benzer durumlara karşı ona kalkan olabilmek…ve sadece dinlemek, anlatmak istediği, düşündüğü, hissettiği ne varsa… Kendi adıma söylemem gerekirse; Doğum hiçbir şey, lohusalık her şey…

Bir de bu 40 gün sınırlaması var tabi. Sanki her şey o süre içinde tamamen yoluna giriyormuş, normale dönüyormuş gibi sizden aşırılıklarınızın(!) da sona ermesi beklenebilir, ama gelin görün ki bu hormonal illet öyle pat diye normale dönmüyor. Siz de o meşhur 40 gün sonunda şöyle bir silkinip ‘ne yapıyorum ben yahu!’ şeklinde bir uyanışa geçemiyorsunuz…
Siz siz olun, yeni annelere bulaşmayın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder