16 Mayıs 2012 Çarşamba

12. ay

Murathan kendini aştı sevgili blog okuru… Bu ay yapabileceği ne varsa toptan halletti. Yaş gününden önce hemen hemen tüm akranları gibi kendi ayakları üzerinde durmayı başardı (biraz titrese de) Artık koridorun bir ucundan diğerine gidip biraz oturup (ya da düşüp) dinlendikten sonra tekrar ayaklanmak için yanındaysak bize, değilsek tutunabileceği herhangi bir şeye tutunarak yoluna devam ediyor. Tabi henüz tek başına tüm evi dolaşamasa da bunu yapmak için bi gayretle yanımıza gelip parmağımızı tutmaya çalışarak bizi çekiştiriyor. Günün üçte birini bu şekilde geçiriyoruz. Murathan geliyor parmağımızı tutuyor ve bize evi gezdiriyor. Arada kafasını kaldırıp mutlu mutlu gülüyor J

Aslında en önemli gelişmeyi başa yazmalıydım ama megaloman etiketi yememek adına ikinci sıraya atıyorum. Evet efendim, Murathan ‘anne’ diyor, hem de hiçbir çocuğun hiçbir anneye söyleyemeyeceği bir güzellikte (kimse darılmasın, öyle vallahi). Hatta bazen bunu bir oyuna çeviriyor ve bunu yaparken çok eğleniyoruz. Tabi öyle çok sık söylemiyor, keyfi yerindeyse peş peşe söylerken, istemiyorsa çatlasanız duyamazsınız. Murathan ilk kez baba demişti, hem de aylaaar önce, sonra bir ara söylemez olmuştu, bu aralar yine farkında olarak baba diyor. Bunun yanında bazı kelimeleri de telaffuz etmeye çalışıyor, biz konuşurken ağzını bizim gibi yapmaya çalışıyor. Top;  bilerek, isteyerek söylediği en bariz kelime. Bop diyor ama olsun biz onu anlıyoruz. Markette kocaman bir sepet içindeki topları görünce kucağımda çırpınıp bop bop bop bop dedi mesela J

Sonra teyzesi geldiğinde ışık öğretmişti, ıgık, gıgık, ııg gibi bir şey söyleyerek tavandaki ışığı parmağıyla gösteriyor, yine teyzesi telefonla alo demeyi öğretti. Gerçi alo diyemiyor ama telefonu eline alınca doğru kulağına götürüyor. Hatta bazen babasının telefonunu kılıfına da aynı muameleyi yapıyor. Bilumum şişeyi ‘tıss’ şeklinde özetliyor. Bu 12 lt.’lik damacana, 500 ml.’lik pet şişe, 1 lt.’lik cola şişesi için de geçerli. Yeri gelmişken şişeden su içmeye de bayılıyor. Saatin ne olduğunu biliyor, gösteriyor ama henüz söyleyemiyor.
Odadan çıkarken ışığı kapat dediğimizde biraz uğraşsa da kapatabiliyor. Elindeki eğer onun için çok mühim değilse bırak dediğimizde bırakıyor. Gezmeye giderken şapka taktığımızda kesinlikle kafasında tutmuyor, şapkayı unutmak için mutlaka başka bir şeyle oyalanması gerekiyor, ve arabasıyla gezerken ayağını sallayarak şarkı mırıldanıyor (artık hangi şarkıysa o)

Yıldız, daire, kare gibi şekilleri boşluklarına yerleştirmeye çalışıyor, yerini gösterirsek içine sokmak için büyük çaba sarfediyor. Fakat aynı ilgiyi farklı büyüklükteki halkların takıldığı kuleye göstermedi, genelde bizim yaptığımız kuleyi yıkmayı tercih etti. Bir başka eğlencesi de bildiğin banyo baskülü J dijital göstergenin çalışması için baskülün üzerine vuruyor. Bir süre sonra gösterge sönünce bu kez baskülü kaldırıp yere bırakıyor, al sana sebep sonuç ilişkisi…
Bu ay iki kez hasta oldu, ilki burun akıntısıyla başlayıp normal seyrederken bir akşam üstü ateşe çevirdi. Bütün geceyi ateşli geçirdi. Bizim için zor bir geceydi, umarım daha zorlarıyla karşılaşmayız. Sonraki günlerde ateş olmadı ama öksürük, göğsünde hırıltı devam etti. Tam iyileşti derken birkaç gün sonra tekrar başladı. Hala da tam olarak iyileştiği söylenemez. Hasta olduğu zaman çok nazlı, çok mutsuz, keyifsiz, isteksiz bir çocuk oluyor. Onun keyfini yerine getirecek her şeye izin çıkıyor tabi bu zamanlarda.
Örnek 1

Örnek 2

 Örnek 3

Bu ay Murathan gidene, gelene, arkasında bıraktığına el sallamayı öğrendi. Babasının geliş saatine yakın salonun camında bekliyoruz, babası gelirken bize el sallıyor, Murathan da 5. katta olmasına rağmen onu seçip gülümsüyor, baba diye sesleniyor ve el sallıyor.
Yiyeceklerle ilgili seçicilik devam ediyor. Benim gibi yumurtadan pek hoşlanmıyor, hatta artık kahvaltıdan yumurtayı geçici olarak kaldırdık. Et, balık, tavuk en sevdiği şeyler arasında. Kornişon turşuyu bayıla bayıla yiyor, makarna, yoğurt favorileri arasında. Bir de yüzünü bile buruşturmadan limon yiyor.

 
Limonla ilk tanışma. Sonuç: nötr...
Çilek böyle yenir
böyle de eğlenilir...


Makarnayı tabaktan yemek çok anlamsız...

Hemen hemen her gün yarım saatliğine de olsa dışarı çıkıyoruz ve genelde evin hemen yakınındaki çocuk parkına gidiyoruz. Tahterevalliye doğru yürüyüp bacaklarını açıyor ki bu beni buna bindir demek oluyor. Aynı şeyi salıncak ve kaydırak için de yapıyor.



Sonra sıkılıyor ve kuş kovalamaya gidiyoruz. Bütün parkı dolaşıyoruz, bazen yanımıza top alıp park boyunca top sürüyoruz. Birkaç kez de Nasrullah meydanına gidip oradaki güvercinleri kovaladık, kuşlara bayıldığı için orda çok eğleniyor.


 Bu ay Murathan'ın ilk doğum günün yapacağız. Nasıl ve nerede yapacağımız konusunda hala karar veremedik ama umarım gönlümden geçen kadar güzel olur.
Bu ayki gelişmeler de böyleydi, elbette bir sürü detay atladım, unuttum. Gün içinde yaşanmış bir sürü ufak tefek şeyle gönülleri fetheden Murathan'ı anlat anlat bitmez :) O yüzden bu ayki yazı için şimdilik bu kadar. Doğum günü partisi yazısında (tabi ondan önce yazacak başka bir konu olmazsa) görüşürüz....





15 Mayıs 2012 Salı

Anni'ler günü



Dünyada duyabileceğim en güzel sözcüklerden birinin de ‘anni’ olduğunu bilmiyordum sen bunu söylemeden önce. Anne olduğum gün ve sonrasında yaşattığın her şey güzel ve bir o kadar zordu, ama bana ‘anne’ dediğini duymak hepsine değdi.

Artık kelimeleri farkında olarak söylüyorsun. Babana seslenişinden uzunca bir süre sonra bana da farkında olarak seslenmenin verdiği hissin tarifi imkansız. Bildiğim başka bir şey de bundan sonraki hayatının büyük kısmında bu sözcüğü bıktırana kadar söyleyecek olman J Ama olsun, ilkini ‘anneler günü’ne yetiştirmen benim için paha biçilemez bir hediye oldu. Gülümseyerek ‘anne’ diyorsun ‘annem’ diye karşılık verdiğimde bütün sevimliliğinle tekrar ‘anne’ diyorsun. Bu döngü içinde ikimiz de fazlasıyla eğleniyor ve gülüyoruz.


Sen büyüdüğünde birinin kalbini nasıl kazanacağını çok iyi bilen bir adam olacaksın. Zira şimdiden beni nasıl yoldan çıkardığın ortada.

Dün gece yaşadığımız şeyi tarihe de kaydetmek istiyorum. Birkaç gündür soğuk algınlığı yüzünden pek rahat uyuyamıyordun. Ben de bir gece odandaki kanepede seninle yattım, bütün gece ateşini kontrol edip yükseldikçe müdahale ettim. Geceyi atlatınca ertesi gece de beraber yattık, tabi bu senin her zaman yapmak istediğin bir şey olduğu için sonraki gecelerde de aynısını bekledin ama ben seni yatağında uyuttum. Dün gece ise, sen uyuduktan sonra odandan çıktım ve çok zaman geçmeden ağlayarak bizi çağırdın yanına, normalde kısa bir süre sonra tekrar uykuya dalarken bu kez biraz uzun sürdü. Ben de dayanamayıp geldim, burnunu silip kanepeye uzanıp beklemekti niyetim, seni kucağıma almayacaktım ama  burnunu silerken boynuma sarılınca dayanamadım kucağıma aldım, bana öyle sıkı sarılıyordun ki bir daha yatağına bırakmaya gönlüm el vermedi. Sonra kucağıma yattın, biraz emzirdim, biraz bakıştık. Çok ağlamıştın ve hala geçmemişti üzüntün, seni sakinleştirmek için öptüm, saçını okşadım, gülümsedim derken geçti gitti. Sonra kanepeye uzandık beraber. Yanımda yatarken taa gözlerimin içine bakıyordun. Sonra kocaman bir çocuk gibi elini boynuma atıp resmen bana sarıldın, bu da yetmez gibi yanağını dudağıma yaklaştırdın, ben de öptüm. Geri çekilip tekrar yaklaştırdın, tekrar öptüm. Bunu en az on kez yaptın, en sonuncusunu yaparken yavaşça güldün, sonra kolunu boynumdan çekmeden kafanı diğer tarafa çevirip uyumaya başladın. Hıçkıra hıçkıra ağlamak istedim. O kadar mutluydun ki böyle yatmaktan, ne yapacağımı bilemiyordum. Biraz daha uyuduktan sonra yatağına bırakmakla orada öylece sabaha kadar uyumak arasında gittim geldim dakikalarca. Sonra bunun bir final olmadığını, ve bu kadarla kalmayacağını bildiğim için, yani bir süre sonra böyle uyumayı da bırakıp bir üst levele geçeceğin için (çünkü hep böyle yaptın) yatağına bırakmaya karar verdim. Tabi kıyamet koptu. Seni yatağına bırakıp kanepeye uzandım ama sen buna olan tepkini epey şiddetli gösteriyordun daha fazla dayanamayıp babanı çağırdım ve onu odada bırakıp çıktım, balkona çıkıp doya doya ağladım. Geldiğimde baban odandan çıkmış sen de yatmıştın. Seni ağlarken bırakmış J doğru olanı yaptığını biliyorum, istikrarsız tavırlarım yüzünden hala bir düzene oturtamadık bu uyku meselesini, babana kalsa sen uyanıp ağladığında yanına girmemeliyiz, aslında bence de öyle ama özellikle hasta olduğun dönemlerde ben seni bu şekilde bırakamıyorum sonra da her şey daha da zorlaşıyor. Sen de uyum sağlasan, bazı geceler birlikte uyusak bazı geceler yatağında uyusan… ama yapmıyorsun… Hep birlikte uyuyalım istiyorsun…

Anne olmak çok zor Murathan… Seni anlamaya ve sana yetmeye çalışıyorum. Hem işe, hem eve, hem sana yetemiyorum bazen ama çalışıyorum. Eminim çocuk olmak da zordur, eminim seni ağlarken bakıcıya bırakıp giderken hissettiğim şeyleri sen de hissediyorsundur. Ya da kucağıma gelmek istediğin zamanlarda, yemek yapmak zorunda olduğum için mama sandalyesinde beklemek zorunda olmak da….

Büyüdüğünde benden hesap soracağın, bana öfke duyacağın hiçbir şey yaşatmak istemiyorum sana. Senin için yaptığım hiçbir şeyin kötü bir etkisi olsun istemiyorum. Umarım doğru şeyler yapıyorumdur, umarım annen olduğum için memnunsundur. Çünkü ben senin annen olmaktan fazlasıyla memnunum.

Baban ilk anneler günümde bana üçümüzü temsil eden harika bir kolye aldı

ve bu da senin bana aldığın ilk hediye,
(umarım ben ölene kadar sağlam kalır)