23 Temmuz 2012 Pazartesi

İlk Yaş

Murathan bir yaşını doldurdu... Hiç gelmeyecekmiş gibiydi ama geldi. Yeni anne-babaya telkinimdir; rahat olun, gün gelecek yaş gününü de kutlayacaksınız. Hem de şenlik havasında :)
Önce hazırlıklarla başladı. Kıyafet seçimi, davetiye ve anı kartı tasarımı, süslemeler, tabak, bardak v.s. alışverişi, pasta ve kurabiye siparişi, sarma,börek pişirme ve final...

 Bu doğumgünü çocuğunun parti başlamadan hemen önce çekilmiş ilk fotoğrafı

Bu da iyi ki doğurmuşum fotoğrafı :) 

 Biz pastasını üflerken pek de oralı değildi

 Teyzesi ve Ahmet abisi bizimleydi

 ve tanbi Fatma halası da

 Bakıcımız Canan Teyze

Sıla, Ela, Su, Emir, Cansu, Yağmur, Ahmet Emin ve Kaan, Berat

 
Elbette oyun zamanı

Misafirler gidince sıra geldi hediyeleri açmaya :)

 Herkes içinde kalan çocuğu salıverdi :)

 Biz bize kutlama

Bu teyzenin hediyesi, ayıcığın arkasındaki düğmeye basınca kolbastı çalıyor :)

Bu dayının hediyesi, elimize ulaştığında üzerine oturmaktan korkuyordu, şimdi kendi çıkıp iniyor :) En ennnn :)

Bu takım ve spor ayakkabı Fatma halanın hediyesi :)

Bu anneannenin hediyesi, müzikli falandı galiba ama o gün çocukların gazabına uğradı :)

Sallanan at da Metin amcasının hediyesi ki Murathan teşekkürünü harika bir 'Emmiii' nidasıyla etmiştir :)

Murathan hayatının ilk yaşını geride bıraktı. Geride harika bir doğumgünü anısıyla. Elbette bu ay hızlı gelişmeler yaşadı. Bir haftada 4 azı dişi birden çıkartarak rekor kırdı. Yürüme işini profesyonele bağladı. Taklit konusunda kendini hızla geliştirmeye devam ediyor, ne söylersek söylemeye çalışıyor. Uykuları ve beslenmesi daha düzenli hale geldi. Ellerini kullanmada çok daha başarılı. Cevap veremese de söylenen hemen hemen herşeyi anlıyor. Bu yazıyı yazmam gereken tarihten yaklaşık bir buçuk ay sonra yazdığım için çoğu şeyi atlıyor olabilirim. Doğumgününden bir kaç gün sonra tatile çıkıp yaklaşık bir ay sonra eve döndüğümüz için bloğa gereken zamanı ayıramadım. Unuttuğum detaylar 14. Ay yazısında gün ışığına çıkacaktır....
Büyüyüp kocaman adam olduğun günleri görmek için sabırsızlanıyorum oğlum.
Hayatımda binlerce kez iyi ki doğdun demiş olmalıyım, ama hiç biri bu kadar anlamlı olmamıştı.
İyi ki doğdun oğlum...

3 Haziran 2012 Pazar

Uyku Eğitimi Candır

İlk 4 ayını bebeği ile gece gündüz koala hayatı yaşamış, sonraki 4,5 ayda gündüzleri ayakta gecenin geç saatlerinde aynı yatakta yatmış biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki uyku eğitimi gibisi yoktur. İlk zamanlarda canımdan bezip 'yav bıraksak mı acaba' diye gel gitler yaşamadım değil, ya da o ağlarken kapının dışında az ağlamadım. Bir türlü rayına oturmadı diye hayıflanırken aslında bir baktım ki sistem gayet güzel rayına oturmuş ve tıkır tıkır işliyor. Evdeyken bazı geceler hariç bütün gece mışıl mışıl uyuyordu fakat başka bir yerde ne yapacağını kestiremiyorduk. Uyku eğitimden sonra ilk kez Amasya'ya gittiğimizde biraz bocalamıştık, ağlamasın diye biraz toleranslı davrandık, tabi bu bize kat kat geri döndü. Eve döndükten sonra toparlamak günlerimizi aldı. Ama geçen hafta Ankara'da daha rahattım, ağlamasına izin verdim, evdekileri de bu konuda uyardım. İlk gece 10-15 dk. kadar itiraz etse de sonrasında aralıksız sabaha kadar uyudu. Ertesi gün sabah ve öğleden sonraki uykularında itiraz bile etmedi. Uyuması 10 dk.'yı bile bulmadı ve kaldığımız 3 gün boyunca uyuduğu her uykuyu uzun ve sorunsuz uyudu, geceleri ise hiç uyanmadı. Eve döndüğümüz gece de sorun yaşamadı ve ben tüm bu olanları keyifle izledim. Son olarak bu hafta sonunu da Amasya'da geçirdik. Aynı şekilde ilk akşam biraz uzun sürdü uykuya girmesi, 45 dakika sonra da uyanıp epey ağladı. Murat'ın da yardımıyla kimsenin müdahale etmesine izin vermedik. Ama biliyorduk ki o akşamı atlatırsa sonraki günler gayet rahat geçecekti ve öyle de oldu. Hatta son gece biz Murat'la bir arkadaşın düğününe katıldık, bu süre içindeki iki uykusunu da Ceren ablasıyla uyudu. Bakıcısıyla uyumaya alışık olduğu için çok zorlanmayacağını düşünüyordum, biraz tedirgin uyusa da ağlamadan uyumuş, bu bile benim için büyük nimet.
Eyy anne babalar.... Uyku eğitimi öcü değildir, ona kötülük etmezsiniz, aksine her durumda her koşulda uyuyabilme becerisi kazandırmış olursunuz. Ben kuzum uyusun diye hiçbir aile toplantısının içinde bulunamamış bir anneydim, şimdi ma aile oturup gece yarısına kadar sohbet muhabbet ediyoruz. Murathan'ın uykusunu almış gülen güzü de cabası.
Sözün özü, uyku eğitimi candır... Korkma, gücünü topla ve çocuğuna uyumayı öğret...

16 Mayıs 2012 Çarşamba

12. ay

Murathan kendini aştı sevgili blog okuru… Bu ay yapabileceği ne varsa toptan halletti. Yaş gününden önce hemen hemen tüm akranları gibi kendi ayakları üzerinde durmayı başardı (biraz titrese de) Artık koridorun bir ucundan diğerine gidip biraz oturup (ya da düşüp) dinlendikten sonra tekrar ayaklanmak için yanındaysak bize, değilsek tutunabileceği herhangi bir şeye tutunarak yoluna devam ediyor. Tabi henüz tek başına tüm evi dolaşamasa da bunu yapmak için bi gayretle yanımıza gelip parmağımızı tutmaya çalışarak bizi çekiştiriyor. Günün üçte birini bu şekilde geçiriyoruz. Murathan geliyor parmağımızı tutuyor ve bize evi gezdiriyor. Arada kafasını kaldırıp mutlu mutlu gülüyor J

Aslında en önemli gelişmeyi başa yazmalıydım ama megaloman etiketi yememek adına ikinci sıraya atıyorum. Evet efendim, Murathan ‘anne’ diyor, hem de hiçbir çocuğun hiçbir anneye söyleyemeyeceği bir güzellikte (kimse darılmasın, öyle vallahi). Hatta bazen bunu bir oyuna çeviriyor ve bunu yaparken çok eğleniyoruz. Tabi öyle çok sık söylemiyor, keyfi yerindeyse peş peşe söylerken, istemiyorsa çatlasanız duyamazsınız. Murathan ilk kez baba demişti, hem de aylaaar önce, sonra bir ara söylemez olmuştu, bu aralar yine farkında olarak baba diyor. Bunun yanında bazı kelimeleri de telaffuz etmeye çalışıyor, biz konuşurken ağzını bizim gibi yapmaya çalışıyor. Top;  bilerek, isteyerek söylediği en bariz kelime. Bop diyor ama olsun biz onu anlıyoruz. Markette kocaman bir sepet içindeki topları görünce kucağımda çırpınıp bop bop bop bop dedi mesela J

Sonra teyzesi geldiğinde ışık öğretmişti, ıgık, gıgık, ııg gibi bir şey söyleyerek tavandaki ışığı parmağıyla gösteriyor, yine teyzesi telefonla alo demeyi öğretti. Gerçi alo diyemiyor ama telefonu eline alınca doğru kulağına götürüyor. Hatta bazen babasının telefonunu kılıfına da aynı muameleyi yapıyor. Bilumum şişeyi ‘tıss’ şeklinde özetliyor. Bu 12 lt.’lik damacana, 500 ml.’lik pet şişe, 1 lt.’lik cola şişesi için de geçerli. Yeri gelmişken şişeden su içmeye de bayılıyor. Saatin ne olduğunu biliyor, gösteriyor ama henüz söyleyemiyor.
Odadan çıkarken ışığı kapat dediğimizde biraz uğraşsa da kapatabiliyor. Elindeki eğer onun için çok mühim değilse bırak dediğimizde bırakıyor. Gezmeye giderken şapka taktığımızda kesinlikle kafasında tutmuyor, şapkayı unutmak için mutlaka başka bir şeyle oyalanması gerekiyor, ve arabasıyla gezerken ayağını sallayarak şarkı mırıldanıyor (artık hangi şarkıysa o)

Yıldız, daire, kare gibi şekilleri boşluklarına yerleştirmeye çalışıyor, yerini gösterirsek içine sokmak için büyük çaba sarfediyor. Fakat aynı ilgiyi farklı büyüklükteki halkların takıldığı kuleye göstermedi, genelde bizim yaptığımız kuleyi yıkmayı tercih etti. Bir başka eğlencesi de bildiğin banyo baskülü J dijital göstergenin çalışması için baskülün üzerine vuruyor. Bir süre sonra gösterge sönünce bu kez baskülü kaldırıp yere bırakıyor, al sana sebep sonuç ilişkisi…
Bu ay iki kez hasta oldu, ilki burun akıntısıyla başlayıp normal seyrederken bir akşam üstü ateşe çevirdi. Bütün geceyi ateşli geçirdi. Bizim için zor bir geceydi, umarım daha zorlarıyla karşılaşmayız. Sonraki günlerde ateş olmadı ama öksürük, göğsünde hırıltı devam etti. Tam iyileşti derken birkaç gün sonra tekrar başladı. Hala da tam olarak iyileştiği söylenemez. Hasta olduğu zaman çok nazlı, çok mutsuz, keyifsiz, isteksiz bir çocuk oluyor. Onun keyfini yerine getirecek her şeye izin çıkıyor tabi bu zamanlarda.
Örnek 1

Örnek 2

 Örnek 3

Bu ay Murathan gidene, gelene, arkasında bıraktığına el sallamayı öğrendi. Babasının geliş saatine yakın salonun camında bekliyoruz, babası gelirken bize el sallıyor, Murathan da 5. katta olmasına rağmen onu seçip gülümsüyor, baba diye sesleniyor ve el sallıyor.
Yiyeceklerle ilgili seçicilik devam ediyor. Benim gibi yumurtadan pek hoşlanmıyor, hatta artık kahvaltıdan yumurtayı geçici olarak kaldırdık. Et, balık, tavuk en sevdiği şeyler arasında. Kornişon turşuyu bayıla bayıla yiyor, makarna, yoğurt favorileri arasında. Bir de yüzünü bile buruşturmadan limon yiyor.

 
Limonla ilk tanışma. Sonuç: nötr...
Çilek böyle yenir
böyle de eğlenilir...


Makarnayı tabaktan yemek çok anlamsız...

Hemen hemen her gün yarım saatliğine de olsa dışarı çıkıyoruz ve genelde evin hemen yakınındaki çocuk parkına gidiyoruz. Tahterevalliye doğru yürüyüp bacaklarını açıyor ki bu beni buna bindir demek oluyor. Aynı şeyi salıncak ve kaydırak için de yapıyor.



Sonra sıkılıyor ve kuş kovalamaya gidiyoruz. Bütün parkı dolaşıyoruz, bazen yanımıza top alıp park boyunca top sürüyoruz. Birkaç kez de Nasrullah meydanına gidip oradaki güvercinleri kovaladık, kuşlara bayıldığı için orda çok eğleniyor.


 Bu ay Murathan'ın ilk doğum günün yapacağız. Nasıl ve nerede yapacağımız konusunda hala karar veremedik ama umarım gönlümden geçen kadar güzel olur.
Bu ayki gelişmeler de böyleydi, elbette bir sürü detay atladım, unuttum. Gün içinde yaşanmış bir sürü ufak tefek şeyle gönülleri fetheden Murathan'ı anlat anlat bitmez :) O yüzden bu ayki yazı için şimdilik bu kadar. Doğum günü partisi yazısında (tabi ondan önce yazacak başka bir konu olmazsa) görüşürüz....





15 Mayıs 2012 Salı

Anni'ler günü



Dünyada duyabileceğim en güzel sözcüklerden birinin de ‘anni’ olduğunu bilmiyordum sen bunu söylemeden önce. Anne olduğum gün ve sonrasında yaşattığın her şey güzel ve bir o kadar zordu, ama bana ‘anne’ dediğini duymak hepsine değdi.

Artık kelimeleri farkında olarak söylüyorsun. Babana seslenişinden uzunca bir süre sonra bana da farkında olarak seslenmenin verdiği hissin tarifi imkansız. Bildiğim başka bir şey de bundan sonraki hayatının büyük kısmında bu sözcüğü bıktırana kadar söyleyecek olman J Ama olsun, ilkini ‘anneler günü’ne yetiştirmen benim için paha biçilemez bir hediye oldu. Gülümseyerek ‘anne’ diyorsun ‘annem’ diye karşılık verdiğimde bütün sevimliliğinle tekrar ‘anne’ diyorsun. Bu döngü içinde ikimiz de fazlasıyla eğleniyor ve gülüyoruz.


Sen büyüdüğünde birinin kalbini nasıl kazanacağını çok iyi bilen bir adam olacaksın. Zira şimdiden beni nasıl yoldan çıkardığın ortada.

Dün gece yaşadığımız şeyi tarihe de kaydetmek istiyorum. Birkaç gündür soğuk algınlığı yüzünden pek rahat uyuyamıyordun. Ben de bir gece odandaki kanepede seninle yattım, bütün gece ateşini kontrol edip yükseldikçe müdahale ettim. Geceyi atlatınca ertesi gece de beraber yattık, tabi bu senin her zaman yapmak istediğin bir şey olduğu için sonraki gecelerde de aynısını bekledin ama ben seni yatağında uyuttum. Dün gece ise, sen uyuduktan sonra odandan çıktım ve çok zaman geçmeden ağlayarak bizi çağırdın yanına, normalde kısa bir süre sonra tekrar uykuya dalarken bu kez biraz uzun sürdü. Ben de dayanamayıp geldim, burnunu silip kanepeye uzanıp beklemekti niyetim, seni kucağıma almayacaktım ama  burnunu silerken boynuma sarılınca dayanamadım kucağıma aldım, bana öyle sıkı sarılıyordun ki bir daha yatağına bırakmaya gönlüm el vermedi. Sonra kucağıma yattın, biraz emzirdim, biraz bakıştık. Çok ağlamıştın ve hala geçmemişti üzüntün, seni sakinleştirmek için öptüm, saçını okşadım, gülümsedim derken geçti gitti. Sonra kanepeye uzandık beraber. Yanımda yatarken taa gözlerimin içine bakıyordun. Sonra kocaman bir çocuk gibi elini boynuma atıp resmen bana sarıldın, bu da yetmez gibi yanağını dudağıma yaklaştırdın, ben de öptüm. Geri çekilip tekrar yaklaştırdın, tekrar öptüm. Bunu en az on kez yaptın, en sonuncusunu yaparken yavaşça güldün, sonra kolunu boynumdan çekmeden kafanı diğer tarafa çevirip uyumaya başladın. Hıçkıra hıçkıra ağlamak istedim. O kadar mutluydun ki böyle yatmaktan, ne yapacağımı bilemiyordum. Biraz daha uyuduktan sonra yatağına bırakmakla orada öylece sabaha kadar uyumak arasında gittim geldim dakikalarca. Sonra bunun bir final olmadığını, ve bu kadarla kalmayacağını bildiğim için, yani bir süre sonra böyle uyumayı da bırakıp bir üst levele geçeceğin için (çünkü hep böyle yaptın) yatağına bırakmaya karar verdim. Tabi kıyamet koptu. Seni yatağına bırakıp kanepeye uzandım ama sen buna olan tepkini epey şiddetli gösteriyordun daha fazla dayanamayıp babanı çağırdım ve onu odada bırakıp çıktım, balkona çıkıp doya doya ağladım. Geldiğimde baban odandan çıkmış sen de yatmıştın. Seni ağlarken bırakmış J doğru olanı yaptığını biliyorum, istikrarsız tavırlarım yüzünden hala bir düzene oturtamadık bu uyku meselesini, babana kalsa sen uyanıp ağladığında yanına girmemeliyiz, aslında bence de öyle ama özellikle hasta olduğun dönemlerde ben seni bu şekilde bırakamıyorum sonra da her şey daha da zorlaşıyor. Sen de uyum sağlasan, bazı geceler birlikte uyusak bazı geceler yatağında uyusan… ama yapmıyorsun… Hep birlikte uyuyalım istiyorsun…

Anne olmak çok zor Murathan… Seni anlamaya ve sana yetmeye çalışıyorum. Hem işe, hem eve, hem sana yetemiyorum bazen ama çalışıyorum. Eminim çocuk olmak da zordur, eminim seni ağlarken bakıcıya bırakıp giderken hissettiğim şeyleri sen de hissediyorsundur. Ya da kucağıma gelmek istediğin zamanlarda, yemek yapmak zorunda olduğum için mama sandalyesinde beklemek zorunda olmak da….

Büyüdüğünde benden hesap soracağın, bana öfke duyacağın hiçbir şey yaşatmak istemiyorum sana. Senin için yaptığım hiçbir şeyin kötü bir etkisi olsun istemiyorum. Umarım doğru şeyler yapıyorumdur, umarım annen olduğum için memnunsundur. Çünkü ben senin annen olmaktan fazlasıyla memnunum.

Baban ilk anneler günümde bana üçümüzü temsil eden harika bir kolye aldı

ve bu da senin bana aldığın ilk hediye,
(umarım ben ölene kadar sağlam kalır)

11 Nisan 2012 Çarşamba

11. Ay

Murathan 10. ayını da bitirdi. Keyifle geçen bir ay daha bıraktık geride.
Bu ayın başında Murathan yeni bakıcısıyla tanıştı. Anneanne bizimle geçirdiği zamanlardan sonra evine döndü. Arkadaşlara, eşe, dosta gönderilen haber sonunda bir ablayla tanıştık ve anlaştık. Canan Teyze... Murathan pek çok kişiye göstermediği yakınlığı ona gösterince hiç değilse yaza kadar denemek üzere kabul ettik. Bir ayı tamamlamak üzereler ve sanırım her şey yolunda gidiyor.
Murathan bu ay bir çok yer gezdi, bir çok şey öğrendi ve fazlasıyla sevimli hale geldi.
Bir oyun grubu oluşturduk. Her ay kendi akranlarıyla bir araya gelerek yeryüzündeki tek çok çocuk olmadığını fark etmesine yardım ediyoruz. Okulda aynı dönemlerde doğum yapmış arkadaşlarla kararlaştırdığımız bir şeydi bu. Çocukları bir araya getirerek sosyalleştirmeye çalışıyoruz. İlk toplantıyı bizim evde yaptık ve görmeye değerdi doğrusu.



Murathan evde kendinden başka birkaç çocuk daha görmediği için uzun bir süre sadece izledi. Bütün oyuncaklar sağa sola yayıldı ve ev adeta bir çiçek bahçesine döndü.

Her ay birimizin evinde bu oyun grubuna devam edeceğiz. Şu an bir şey anlamıyor olabilirler ama bir süre sonra bu onlar için de eğlenceli bir hal alacak.
Ayın ortasına doğru teyzesi ve Ahmet abisiyle Ilgaz’da buluştuk.

 
Murathan kızakla kaydı, karla oynadı, bir sürü insan gördü. Her şeyi anlamaya çalışan şaşkın bakışlarıyla etrafı süzdü. Ve hiçbirini yadırgamadı. Hatta kızakla kaymaktan büyük keyif aldı. Uzunca bir parkurdan kayıp sona geldiğimizde bacaklarını sallayıp devam etmemizi ister gibi şikayet etti, tekrar kaymaya başlayınca sustu.



Sanki yıllardır kayıyormuş gibi :) Oksijen çarpması ve görsel yorgunluktan dolayı da dönüş yolu boyunca uyudu.
Eğlenceli ne varsa yapmaktan hem kendi mutlu oluyor hem de bizi mutlu ediyor. Bir gün mutfakta oyalanırken babasıyla uydurma bir şarkı söyleyerek yanıma geldiler. ‘Şappalar yaptık kafamızaaa’ Mandal sepetimin alt parçası Murathan’ın kafasında üst parçası da babasının kafasında şappaydı J Muzur biliyor eğlenceli bir şey yaptığını nasıl gülüyor.


Sonra Fatma halasıyla bir akşam telefonda konuşurken keyfinin yerinde olmadığı söyledi, haliyle ona tek doz antidepresan Murathan önerdik, ertesi gün atladı geldi J Çok kalamasa da birlikte güzel zaman geçirdiler. Bir öncekine göre daha sıcak geçti tabi ki bu görüşme. Halasına bildiği ne varsa yaptı, örneğin;

-Soda şişesi açılınca nasıl ses çıkardı?
-Tııssss
-Ambulans geçerken nasıl ses çıkartıyor?
-huuuuu..
-Mikrodalga bitince ne diyor?
-dit dit diiit
-Hani halaya öpücük.
-muck muck J
-Aferin Murathan’a alkııış. Kendini alkışlıyor.

Alkış dedim de geçen gün başımıza gelen şeyi yazacağım J Babasıyla birlikte Murathan’ı dışarı çıkardık evden çıkar çıkmaz daha uzaklaşmadan bebek arabasıyla ilgili konuşuyorduk Biraz daha dik hale getirip getiremeyeceğimizi konuşuyorduk sonra hemen orda sırtlığına bakıp çözdük sorunu ve oturur pozisyona getirdik. Sonra Murathan bizi alkışladı J Bravo yani bi sene sonra nihayet akıl edebildiniz aferin size der gibi. Yol boyunca konu üzerinde geyik yaptık…

Tabiki bu kadar değil. Herşeye fazlasıyla ilgi gösteriyor ve anlıyor. Odadan çıkarken ışığı söndürelim dediğimde ışığı söndürüyor, yatağından alırken emziği bırakalım dediğimde yatağa eğilip emziği bırakıyor. Her türlü büyük oyuncağını mutlaka ters çevirerek oynuyor ki bu da aklıma tamirci olma ihtimalini getiriyor...



Artık oyuncaklarının çoğunun ismini biliyor. Topunu, zürafayı, halasının hediyesi dans eden calliou oyuncağını, teyzesinin oyuncağı tweety oyuncağı, plastik meyvelerden bir çoğunu, kuşları.  Nerde olduğunu sorunca gidip getiriyor, ya da bakıp gülümsüyor. Sepetteyse bir sürü zahmete girip çıkartıyor içinden ve ışıl ışıl gözleriyle çok büyük bir başarı elde etmiş gibi bakıyor. Onun için öyle büyük ilerlemeler ki bunlar… Eminim kendiyle gurur duyuyordur. Ben de onunla karşılıklı bir iletişime geçmiş olmaktan dolayı fazlasıyla mutluyum. Acaba anlıyor mudur anlamıyor mudur derken şimdi anladığını kanıtlıyor olması onunla geçirdiğim zamanların daha keyifli hale gelmesine neden oluyor.

Biz şarkı söylerken o da eşlik ediyor ve aaaa, uuuu, baaaa, deeee, şeklinde vokal yapıyor. Yeni yeni anne çıkıyor ağzından, her şeyi taklit etmeye çalışıyor. Hapşırdıktan sonra gülüyor ve tekrar taklit etmeye çalışıyor. Elleriyle oynuyor, parmaklarını çekiyor, ayağında çorap durdurmuyor, gece uykudan uyanıp tekrar dalana kadar çıkartıp oynadığını düşünüyorum ve ne zaman kontrol etsem çoraplardan birinin bazen de ikisinin de çıktığını görüp usulca tekrar giydiriyorum, eminim bi dünya laf ediyordur tekrar uyandığında ‘bunu kim giydiriyor bana gece gelip bi yakalarsam…’ Uyumak için yatağına bırakıp beklediğimizde de uzunca bir süre oyalanıyorsa kesin çoraplarını çıkartmış ve onlarla oynuyordur.
Murat’ın baba olarak ilk doğum gününü kutladık 4 Nisan’da. Birlikte babanın dairesine gidip mesai arkadaşlarının hazırladığı küçük kutlamaya dahil olduk. Sonra evde küçük bir pasta da biz kestik. İyi ki doğdun canımız babamız yaptık :)



Ayın son günlerinde de Amasya’ya giderek babaanne ve dedeyi ziyaret ettik. Yeni yeni bir sürü şey görüp öğrendik. Ördekler, tavuklar, horozlar, köpekler, çiçekler…. Hapsi çok ilginç ve çok keyifliydi.
Şimdi gelelim bu ayın galerisine :)

Amasya'ya giderken tesislerde ördeklerle tanıştı

Dedesinin bahçesinde el arabalarına bindi


Çiçeklere dokundu hatta bazılarının tadına baktı


 
Papatyalardan seviyor sevmiyor yaptık, biz papatyaları hep sevdik...


Amcasıyla dağa çıktı

Babasının ömzunda erik ağacının çiçeklerine dokundu

 Dedesi ilk ve son torunuyla

Yemekten önce sabırsızlanırken

 Babasının yaptığı balonla oynarken

Anneyle koklaşırken



Hafta sonu gezmeleri

 Babayla oyunlar

Hoppalasında dans ederken

Bizim ütülerimiz azmış gibi bir de minyatür gömlekler çıktı

İkisinin de alışvarişini benim yaptığım ne kadar belli

10. ayı bitirdik... Yazamadığım bir sürü detay var. Genel olarak söyleyebileceğim tek şey Murathan'la hayat enfes gidiyor...