12 Kasım 2011 Cumartesi

Sen Geldiğinde

Doğumdan bir gece önce

9 Haziran 2011 sabahı uyanıp Murathan'ın geleceğine dair haber veren küçük mesajının ardından tereddüt, korku, endişe, heyecan, sevinç ve daha ne kadar inişli çıkışlı duygu varsa hepsini aynı anda yaşadım. Öğleden sonra olan  randevumuzu beklemeden durumu doktorumuza haber verdim. Beklememem gerektiğini söyleyince Murat'ı arayıp olanları anlattım. Acil durumlar için hazırda bekleyen valizimizi alıp çıktık yola. Asansörden inerken dönüşümüzde 3 kişilik bir aile olabileceğimizi düşündüm. Daha bir hafta vardı ama sanırım Murathan biraz sabırsızdı. Doktor NST sonuçlarına bakıp beni muayeneye aldı. Ağrım olmuş ama ben hissetmemişim, durum biraz sıkıntılı, bebeğin suyu az olduğu için bu geceyi bekleyelim ama yarın sabah gerekirse önce suni sancı o da olmazsa sezeryana alalım dedi. O anda hıçkıra hıçkıra ağlamak istedim. Aylardır kendimi normal doğum için hazırlıyor, bi ton olumlama yapıp motive olmaya çalışıyordum. Doktorum normal doğum istediğimi biliyordu o yüzden beni sezeryana yönlendirmek için bahane yaratacağına inanmak istemiyordum, bebeğin suyunun az olması doğum esnasında kalp atışlarını etkiliyormuş bu yüzden de riske sokmak istemiyordu. Durumun ciddiyetini de fazla hafife almadan geceyi evde geçirmek istediğimi söyleyip, herhangi bir aksilikte tekrar gelmek üzere anlaşarak hastaneden ayrıldık. Dokunsalar ağlayacak kadar demoralize olmuştum, sanki her şey boşa gitmiş gibi hissediyordum. Her ihtimale bu kadar yakın olmak fazlasıyla can sıkıcıydı. Birisi kalkıp 'aman ne olacak canım, sezeryan oluversin' dese 'evet ya, ne olacak sanki, sezeryan olsun bitsin' diyecek kadar korkuyordum. Hastaneye gitmeden önce ablamı aramıştım, doğumda yanımda olmasını çok istiyordum. Akşam üstü apar topar geldi zavallım. Onun da gelmesiyle iyiden iyiye moralim düzelmişti. Artık daha güçlüydüm ve sabahı beklemek daha kolaydı. Gece ilerledikçe ufak ufak sızlamalar başladı. Fakat biz çay, sohbet, dizi derken çok yüz vermedik bu kıpırtılara. Saat geçtikçe ağrılar biraz daha hissettiriyordu kendini, ben bu anların bile tadını çıkarmak için maskaralık yapmaya devam ediyordum...

Artık yatalım benden size hayır yok deyip odalara çekildiğimizde saat 12'yi geçmişti. Uyumaya pek izin vermiyordu, ama hala dayanılmaz değildi. Yatak odasında yürüyerek, ağrıyı hafifletecek teknikleri kullanarak zaman geçirdim, Murat ara ara uyumaya devam ediyordu. Saat 2'yi geçtiğinde artık yatmak daha da zorlaştığı için oturmak ya da gezinmek zorunda kalıyordum. Okuduğum ve duyduğum pek çok bilgi bu zamanın evde geçirilmesinden yanaydı o yüzden ben de bu süreyi evde doldurmaya çalışıyordum. Saat 4'ü geçerken artık ağrılar 10 dakikada 3'e çıkmıştı. Dolayısıyla ev halkı ayaklandırılıp hastanenin yolu tutuldu. Gerekli prosedürler tamamlandıktan sonra odamıza geçtik. Tabi ağrılar iyiden iyiye şiddetlenmişti. Şimdi düşünüyorum da, o ağrılar ara vermeden 15-20 dakika sürse ne korkunç olurdu... Şükür ki, bir kaç dakika da olsa çevrendekilerle göz kontağı kurup gülümseyebilecek kadar nefes aldırıyordu. Murat elimi tutuyor, annem belime masaj yapıyor, ablam derin derin nefes almam gerektiğini hatırlatıyordu. Tabi bu sıra ben gözümü açtıkça değişmiş de olabiliyordu :) Hiç yatmadan mümkün olduğunca ayakta ve yatağa tutunarak geçiriyordum ağrı anlarını, işe de yarıyordu. O kadar çok terliyordum ki; üzerimdeki önlüğü değiştirmek zorunda kalıyorlardı. Ve artık doğumhaneye gitme vakti gelmişti. Doktorumuz haberdar edilmişti, doğumhanede o da olacaktı. Doğumhaneye girerken herkesle vedalaşıp son olarak Murat'ı öptüm, 'size bir oğlan getirip geleceğim' dedim ve 9 doğuracak 3 kişiyi dışarda bıraktım :)
Harika 2 ebe ve fazlasıyla iyi hissettiren bir doktorum vardı. Doğumhanede her şey fazlasıyla hızlı ilerliyordu, acele ediyorduk ama neden ediyorduk bilmiyorum. Her şeyin 15 dakika içinde biteceğini söylüyorlardı. Bu kadar hızlı hareket edersek elbette 15 dakikayı da bulmayacaktı :) Biraz motivasyon biraz iltifatla işleri daha da kolaylaştırmaya çalışıyorlardı. Bir hasta bakıcının elimden tuttuğunu ve 'istediğin kadar sıkabilirsin' dediğini hatırlıyorum. Ve artık sona yaklaşıyorduk, 'bu son hamle' dedi doktor, 'şimdi bir oğlun olacak, haydi Gülcihan bunu yapabileceğini biliyorum'... Bu benim son çığlığım, Murathan'ın ilk çığlığı olmuştu.... Saat 07.45... Ve işte baş aşağı doktorun ellerinin arasında duruyordu. Acı ve ağrıya dair her şey o saniyede uçup gitmişti. Bu mutluluk ölüme sebep olabilir... O kadar güzel duruyordu ki, o ana dair söylenecek çok az şey var. Sadece ağlıyordum... Kucağıma verip kısa süre birlikte olduktan sonra masasına alıp temizleyip giydirdiler. Bütün bunlar yapılırken doktorum anestezi uzmanının beni 20 dakika uyutacağını söyledi. İğne yapılırken 'kolum uyuştu' dediğimi hatırlıyorum en son. Uyandığımda hala doğum masasında yatıyordum, sedyeye yatırıldığım andan sonrasını hatırlamıyorum. O arada asansörle odaya çıkarken herkesle konuşmuşum, 'işte benim oğlum' demişim mesela... Ebeler tebrik etmiş herkesi, ama benim o anlara dair hafızamda hiçbir şey yok. Hatırladığım sonraki an ise odamıza çıkıp yatağıma yatma anı. Murathan'ı kucağıma verip emzirmemi istediler.


Sanki daha önceden bu konuda uzmanmışız gibi. Hem o hem ben epey ter dökdük ilk defalarda. O henüz ağzını bile açık tutamıyor, bir türlü beceremiyordu. Zaten 1-2 dakika içinde uyuyup kalıyordu. 2 saatte bir emzirmemi söyleyip gittiler. Sonra babayla, anneanne ve teyzeyle tanıştılar.... Öpüşüp koklaştılar...








Küçük bir beşiğe yatırıp battaniyelere sardılar, hem onun hem benim biraz dinlenmeye ihtiyacımız vardı. Aradan bir kaç saat geçtikten sonra yürümek için koridora çıktık, normal doğumun bütün avantajları kendini göstermeye başlamıştı. Ayaktaydım ve çok fazla canım yanmıyordu, rahattım, ikimiz de sağlıklıydık. Hastanemizin bebek doktoru gelip Murathan'ın rutin kontrollerini yaptı, gayet iyiydi. Ardından kendi doktorum geldi, ben de iyiydim, evimize gidebilirdik. Akşam üzeri hastaneden çıkmak üzere hazırdık. Saliha abla da gelmişti artık, geri kalan hayatımıza devam etmek üzere evimize gittik...
Artık 3 kişilik bir aileydik, artık bizim için her şey çok daha farklı olacaktı, yeni bir bebek belki de yeni bir hayat demekti. Bunu henüz bilmiyorduk ama öğrenmek için çok zamanımız vardı.....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder