12 Ocak 2012 Perşembe

7. Ay


Murathan sekizinci ayında. Bu ay geçtiğimiz tüm aylardan belki de en zorlusuydu. Dişler iyiden iyiye huzursuzluk yaratıyor, uyku konusuna hiç girmiyorum. Kış mevsimi bilumum mikrobik hastalıkları v.b.
Tabi bütün bunlar 7. ayın son zamanlarına denk geldiği için bir ay boyunca böyle yaşamış gibi hissediyor olabilirim oysa ayın ilk zamanları gayet keyifli ve 6. aydan kalma güzelliklerle doluydu.
Mesela Murathan ilk zamanlarda önce elleri ve dizlerinin üzerinde durma hatta birkaç adım ilerleme çalışmalarına başlamıştı, ay bittiğinde artık tamamen bu şekilde ilerleyebilir duruma geldi, bu şekilde biraz da hız alıp giderken komik bir kaplumbağaya benzediğini düşünüyorum…

Kendi kendine yatar pozisyondan oturur pozisyona geçebiliyor, emeklerken bir hamlede yan dönüp oturabiliyor, otururken tutunabileceği bir yer varsa ayağa kalkmaya çalışıyor. Hatta sırtı bir yere destekliyse birkaç dakika ayakta kalabiliyor. Örümceğinde akrobasik hareketler deniyor. Nesne devamlılığını çoktan kazandığı için artık biri bir yere gittiğinde dönmesi için bekliyor, bakıyor, arkamızdan tuvaletin kapısında örümceği ile durup kapıya vurmayı bile akıl ediyor… Kucakta dururken çılgınca ayaklarını bisiklet sürer gibi çeviriyor, nereye çarptığı önemli değil o sadece bu döngüyü seviyor. Aynı zamanda elini yumruk yapıp ses çıkartabildiği her yere vuruyor, hele elinde sesin seviyesini yükseltecek başka bir materyal olursa bundan daha da çok keyif alıyor. Kendi kendine 5-10 dakika kadar sıkılmadan oynayabiliyor, eğer ilgisini çekecek farklı bir oyuncak varsa bu süre daha da uzuyor. Bi dünya para verip aldığım sözde eğitici oyuncaklardan iki gün içinde sıkılırken bir açılıştan alıp getirdiğim uyduruk bir balonla haftalardır oyalanıyor, aynı şekilde pet şişe, soda şişesi, şıkırdayabilen her türlü poşet, tv kumandası, terlik, tahta kaşık… ne kadar gereksiz şey varsa onlar yani…


Park yatağının içinde kenarlara tutunup ayağa kalkabiliyor, hatta biz şeritleri biraz uzatmadan önce beline kadar bile eğilebiliyordu. Uyuduğunu düşündüğüm bir gün kontrol için gittiğimde hiç ses çıkarmandan ayağa kalkmış beline kadar doğrulup bir ileri bir geri sallanırken bulduğumda başımdan aşağı kaynar sular dökülmesi ne demek o gün anladım, dolayısıyla hemen şeritleri biraz daha uzatarak yatağı bir miktar daha derinleştirmek durumunda kaldık.



Hafta sonları hava güzelse ya babasıyla ya da hep beraber gezmelere gidiyoruz. Geçtiğimiz hafta sonu havanın güzel oluşuna aldanıp çıktık ama döner dönmez burun tıkanıklığı ile baş gösteren gribal hede hede hemen yakamıza yapıştı. Her hasta oluşunda antibiyotik, şurup, doktor başvurusu yapmamak, vücudunun direncini güçlendirmek istediğimiz için bu durumda da ot çöp ne varsa kaynattık.


Yapılışı: Elma, limon, portakal, nar kabukları, zencefil, çubuk tarçın, karanfil ve ıhlamur güzelce kaynatılarak tatlandırmak içine keçiboynuzu pekmezi ilave edilir, biberonla her ne verilirse geri çevirmeyen cuk cuk içen canavara verilerek zevkle izlenilir. Burun tıkanıklığı için herhangi bir ilaç yerine çok mecbur kalınırsa SERUM FİZYOLOJİK  ve BURUN ASPİRATÖRÜ ikilisi çığlıklar eşliğinde uygulanır. Göze alınamıyorsa da gün içinde enfes bir mentol kokusu sağlayan COLD MİX yakasına, yastığına iki damla, geceleri buhar makinası içine de 4-5 damla damlatılarak nefes alması kolaylaştırılır.

Murathan ilk yılbaşı kutlamasını teyzesi ve Ahmet abisinin ziyaretiyle yaptı. Çok eğlendi, çok güldü, az uyudu, az ağladı…


Ahmet ona neredeyse hepimize geldiği kadar ilginç geldi JSessizce ve dikkati hiçbir şekilde dağılmadan dakikalarca onu izledi. Yılbaşıhindisi yedi (sanki her sene böyle kutluyormuşuz gibi) Teyzesiyle hasret giderdi, şarkılar söyledi, yemekler yedi, oyunlar oynadı.






 Tv kumandası ve telefonlarımızdan uzak tutmak için almasını istediğimiz oyuncak telefonla epey zaman geçirdi. Birkaç gün önce bir çok mahareti olan telefonu Murathan’la birlikte kurcalarken İsmail YK’nın bir şarkısını da çaldığını görünce Murat’la gülmekten öldük.

Beslenme konusuna gelince çok şükür dediğimiz konulardan biri. Ağzına doğru uzatılan her şeyi, hatta kucağımızda dururken bizim ağzımıza aldığımız her şeyi yeme eğiliminde. Bunun içinde sarımsaklı yoğurt, cacık, zeytinyağlı pırasa, fındık, fıstık, kumpir, haşlanmış nohut, bilumum kahvaltılık ve daha bir sürü şey var. Karşılıklı iki kanepede oturan anneanne ve annesi arasında örümcekle daha ilk lokmasını yutmadan ikincisi için fıtı fıtı mekik dokuyor. Bir bana geliyor bir anneme. Ağzımıza aldığımız lokmayı ona da vermemiz için dudaklarını uzatıp ağzımıza yaklaşıyor, kendini kuş yavrusu zannettiğinden şüpheleniyorum J Fakat son birkaç gündür demir damlasını bile gık demeden yutan kuzucuk şimdi suratını ekşitmeye, purp yapıp tükürmeye başladı. Sanırım damak tadı iyice gelişiyor. Umarım kaliteli bir yemek zevkine sahip olur.

Boyu ve kilosu bu ay rakamsal olarak ne durumda bilmiyoruz ama mütemadiyen yeni kıyafetler alıp eskileri kaldırdığımıza göre bu konuda da ilerleme var.
Dişleri ve saçları belirgin bir şekilde büyüdü. Dişleri artık o kadar keskin ki bazen ısırdığında ciddi anlamda canımızı acıtıyor. Saçları hiç söylemiyorum bile, perçemler gözlere kadar geldi neredeyse J Oğlumuz her gün biraz daha güzelleşiyor… Murathan büyümeye devam ediyor millet… Hem de bütün güzelliği ile…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder