Murathan kendini aştı sevgili blog okuru… Bu ay yapabileceği
ne varsa toptan halletti. Yaş gününden önce hemen hemen tüm akranları gibi kendi
ayakları üzerinde durmayı başardı (biraz titrese de) Artık koridorun bir
ucundan diğerine gidip biraz oturup (ya da düşüp) dinlendikten sonra tekrar
ayaklanmak için yanındaysak bize, değilsek tutunabileceği herhangi bir şeye tutunarak
yoluna devam ediyor. Tabi henüz tek başına tüm evi dolaşamasa da bunu yapmak
için bi gayretle yanımıza gelip parmağımızı tutmaya çalışarak bizi
çekiştiriyor. Günün üçte birini bu şekilde geçiriyoruz. Murathan geliyor
parmağımızı tutuyor ve bize evi gezdiriyor. Arada kafasını kaldırıp mutlu mutlu
gülüyor
J
Aslında en önemli gelişmeyi başa yazmalıydım ama megaloman
etiketi yememek adına ikinci sıraya atıyorum. Evet efendim, Murathan ‘anne’
diyor, hem de hiçbir çocuğun hiçbir anneye söyleyemeyeceği bir güzellikte
(kimse darılmasın, öyle vallahi). Hatta bazen bunu bir oyuna çeviriyor ve bunu
yaparken çok eğleniyoruz. Tabi öyle çok sık söylemiyor, keyfi yerindeyse peş
peşe söylerken, istemiyorsa çatlasanız duyamazsınız. Murathan ilk kez baba
demişti, hem de aylaaar önce, sonra bir ara söylemez olmuştu, bu aralar yine
farkında olarak baba diyor. Bunun yanında bazı kelimeleri de telaffuz etmeye
çalışıyor, biz konuşurken ağzını bizim gibi yapmaya çalışıyor. Top; bilerek, isteyerek söylediği en bariz kelime.
Bop diyor ama olsun biz onu anlıyoruz. Markette kocaman bir sepet içindeki
topları görünce kucağımda çırpınıp bop bop bop bop dedi mesela J

Sonra teyzesi geldiğinde ışık öğretmişti, ıgık, gıgık, ııg gibi bir şey
söyleyerek tavandaki ışığı parmağıyla gösteriyor, yine teyzesi telefonla alo
demeyi öğretti. Gerçi alo diyemiyor ama telefonu eline alınca doğru kulağına
götürüyor. Hatta bazen babasının telefonunu kılıfına da aynı muameleyi yapıyor.
Bilumum şişeyi ‘tıss’ şeklinde özetliyor. Bu 12 lt.’lik damacana, 500
ml.’lik pet şişe, 1 lt.’lik cola şişesi için de geçerli. Yeri gelmişken
şişeden su içmeye de bayılıyor. Saatin ne olduğunu biliyor, gösteriyor ama
henüz söyleyemiyor.
Odadan çıkarken ışığı kapat dediğimizde biraz uğraşsa da
kapatabiliyor. Elindeki eğer onun için çok mühim değilse bırak dediğimizde
bırakıyor. Gezmeye giderken şapka taktığımızda kesinlikle kafasında tutmuyor,
şapkayı unutmak için mutlaka başka bir şeyle oyalanması gerekiyor, ve
arabasıyla gezerken ayağını sallayarak şarkı mırıldanıyor (artık hangi şarkıysa
o)
Yıldız, daire, kare gibi şekilleri boşluklarına
yerleştirmeye çalışıyor, yerini gösterirsek içine sokmak için büyük çaba
sarfediyor. Fakat aynı ilgiyi farklı büyüklükteki halkların takıldığı kuleye
göstermedi, genelde bizim yaptığımız kuleyi yıkmayı tercih etti. Bir başka
eğlencesi de bildiğin banyo baskülü J dijital göstergenin
çalışması için baskülün üzerine vuruyor. Bir süre sonra gösterge sönünce bu kez
baskülü kaldırıp yere bırakıyor, al sana sebep sonuç ilişkisi…
Bu ay iki kez hasta oldu, ilki burun akıntısıyla başlayıp
normal seyrederken bir akşam üstü ateşe çevirdi. Bütün geceyi ateşli geçirdi.
Bizim için zor bir geceydi, umarım daha zorlarıyla karşılaşmayız. Sonraki
günlerde ateş olmadı ama öksürük, göğsünde hırıltı devam etti. Tam iyileşti
derken birkaç gün sonra tekrar başladı. Hala da tam olarak iyileştiği
söylenemez. Hasta olduğu zaman çok nazlı, çok mutsuz, keyifsiz, isteksiz
bir çocuk oluyor. Onun keyfini yerine getirecek her şeye izin çıkıyor tabi bu
zamanlarda.
Örnek 1
Örnek 2
Örnek 3
Bu ay Murathan gidene, gelene, arkasında bıraktığına el
sallamayı öğrendi. Babasının geliş saatine yakın salonun camında bekliyoruz,
babası gelirken bize el sallıyor, Murathan da 5. katta olmasına rağmen onu
seçip gülümsüyor, baba diye sesleniyor ve el sallıyor.
Yiyeceklerle ilgili seçicilik devam ediyor. Benim gibi yumurtadan
pek hoşlanmıyor, hatta artık kahvaltıdan yumurtayı geçici olarak kaldırdık. Et,
balık, tavuk en sevdiği şeyler arasında. Kornişon turşuyu bayıla bayıla yiyor,
makarna, yoğurt favorileri arasında. Bir de yüzünü bile buruşturmadan limon
yiyor.
Limonla ilk tanışma. Sonuç: nötr...
Çilek böyle yenir
böyle de eğlenilir...

Makarnayı tabaktan yemek çok anlamsız...
Hemen hemen her gün yarım saatliğine de olsa dışarı
çıkıyoruz ve genelde evin hemen yakınındaki çocuk parkına gidiyoruz.
Tahterevalliye doğru yürüyüp bacaklarını açıyor ki bu beni buna bindir demek
oluyor. Aynı şeyi salıncak ve kaydırak için de yapıyor.
Sonra sıkılıyor ve kuş
kovalamaya gidiyoruz. Bütün parkı dolaşıyoruz, bazen yanımıza top alıp park
boyunca top sürüyoruz. Birkaç kez de Nasrullah meydanına gidip oradaki
güvercinleri kovaladık, kuşlara bayıldığı için orda çok eğleniyor.
Bu ay Murathan'ın ilk doğum günün yapacağız. Nasıl ve nerede yapacağımız konusunda hala karar veremedik ama umarım gönlümden geçen kadar güzel olur.
Bu ayki gelişmeler de böyleydi, elbette bir sürü detay atladım, unuttum. Gün içinde yaşanmış bir sürü ufak tefek şeyle gönülleri fetheden Murathan'ı anlat anlat bitmez :) O yüzden bu ayki yazı için şimdilik bu kadar. Doğum günü partisi yazısında (tabi ondan önce yazacak başka bir konu olmazsa) görüşürüz....